İstiklal madalyası sahibi Rahmetli süvari Albayı Feridun beyin evladı Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamızla 1982 yılında M. Üniv. İ. Fakültesinde tanışma şerefine nail olmuştum. Hocamın girdiği Din Sosyolojisi ve Din Psikolojisi dersleri üçüncü sınıf dersleri idi. Ama hocamızı henüz derslerini almadan önce de kendileriyle tanışıp, ondan istifade etmeye başlamıştık. Bilahare hocamızdan dersler almaya başlayınca samimiyetlerine binaen bir grup arkadaşla Beyoğlu'ndaki Alman Konsolosluğunun arkasındaki babalarından kalma köşklerine de kendilerini ziyaretle başlamıştı dostluğumuz.
Hocamı tanıyanlar bilirler, ki onun gibi müstesna bir insanı kaleme almak en zor bir iş olduğu kadar bir o kadar da onu kaybetmiş olmanın ızdırabı ve hala ona ulaşamamanın bendenize verdiği üzüntüyle bu yazıya bir türlü başlayamamıştım. Sağ olsunlar, Allah kendilerine güzel sabırlar versin, Muhterem Hocam Ali Murat Daryalı'ın hanımefendileri Yıldız hocamız aylar önce bendenizi arayarak, "hocamız hakkında bir hatırat hazırlıyoruz. Sende bir yazı yazar mısın ?" teklifine hayır diyemezdim amma bir türlü kendimi disipline edip, masaya oturup, yazmaya cüret edemedim. Çünkü, Allah'ın yarattığı milyarlarca insanın parmak izlerinin bile birbirine benzemediği gibi herhalde Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamız gibi özgün bir insanın yeryüzünden bir daha geçmeyeceği gerçeği. Hocamızı nasıl yazabilirimdim ki ! Mükemmeliyetçilerin hiçbir üretim yapamayacaklarını göz önüne alarak, hocamla ilgili birkaç tane de olsa hatıramı sizlere arz etmek istiyor.
Bendeniz, hocam hayattayken kendilerine -hocam nolursunuz hayatınızı kaleme alın yada siz anlatın ben yazayım demiştim. Hatta yazmaya başlamıştık bir bölümünü de Dr. Rasim Ekşi'nin Turan dergisinde yayınlamıştık . ne yazık ki bu çalışma tamamlanamamıştı.
Vaktaki Emri hak vasıl olup hocamızı ebediyete uğurlayınca bendenize de böyle bir görev verilince de hocama layık olmasa da hatıramda kalanlarla iktifayla bazı tespitlerimi paylaşıyorum.
Henüz lisans öğrencisi idik. O zamanlar herkesin otomobili yoktu. Hocamızın renault bir taksisi vardı onunla hizmet vermediği kimse kalmamıştı. Bir taraftan hocamız öğrenci-hoca farkı gözetmeksizin çevresindekileri istedikleri yerlere taşır bu vesile ile yollarda kalan insanları da gözardı etmezdi. Hatta bir defasında hocamızın arabasına aldığı birileri onun cüzdanını çarpmışlardı. Hocam buna rağmen hiç kızmıyordu. Derdi ki; "yazık belki de çok ihtiyacı vardı" deyip geçiştirmişti. Hocam bir iyilik meleği idi. Onu doğrusundan hiçbir engel alıkoyamamıştı.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi hocamı yalnız başına kısa bir süre içinde yazmak bendenizin haddine bile değil. Ama ne yapalım ki, bendenize de böyle bir görev verilince liyakatsizliğim dolayısıyla bile olsa hayır diyemezdim. Onun için başta hocamdan bilahare de okuyucularımdan özürle işe başlıyorum. Gerçi bu yazı işini de hocamla mütalaa etmek için bile olsa kendilerini telefonla teaddüden aradığımda karşıma "bu numara artık kullanılmamaktadır" cevabına maruz kaldım. Öyleyse başa gelen çekilir diyerek ilk etapta 15 ciltlik Hayrullah Şanzumi kitaplarından alıntıyla hocam hakkında ki tespitlerimi sıraladıktan sonra bazı ilavelerle tamamlayarak sizlere sunacağım
2005 yılında prof. Dr. Hayrullah Şanzummi mahlaslı III. Harname kitabım basılmıştı. Rahmetli Hocam bu kitabımı alıp tashih etme zahmetinde bulunmuşlardı. Bilahare kitabımın yeni baskıları yapılmıştı. Bu vesile ile muhterem Hocama medyunu şükranım. Hocamın o yaşta bir de üstüne üstlük gözlerinde de sıkıntısı olduğu halde bendenizi ciddiye alıp bu çalışmamı düzeltmeleri büyük bir fedakarlık örneği idi.
Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi'nin III. Harneme sayf. 13 de Prof. Dr. Ali Murat Daryal Hocamızdan "Hasseten toprak hattı aksakallılarına medyunu şükran olduğumuzu ifade ediyor ve bazılarının isimlerini arz ediyoruz. Giriş bölümünde "ibn-ül Miralay Ali Murat Daryal el-İstanbuli diye zikredilir. Kendilerine teşekkür ederim.
Muhterem Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamız bizleri teşvik amacıyla yazılarında bizlerden bahseder, hiç hakketmediğimiz iltifatlarını esirgemezlerdi mesela. "Medeniyetler ve Mesajları" kitabında bendenizden de bahsetme lütfunda bulunmuşlardı. Bu mazhariyete utanmıştım.
"İnsanname" eserimizin isim babası da rahmetli hocamdı.
Söz konusu kitabımı hazırlarken zuhuratları tahlil etmemizden naşi isim olarak " Bugün bir zuhurata oldu" tespitinde bulunmuştuk. Ancak Dersiam Prof. Dr. Ali Murat Daryal efendinin "İnsanname" ismiyle tesmimin daha uygun ve de isabetli olacağını ferman buyurunca hemen kabul ettik. (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi - İnsanname syf. 15 den)
Ali Murat adında bir ord. müdderisle karşılaşmıştık. O bütün tabuları yıkmış, öğrenciyle hoca arasındaki büyük buz dağlarını sıcaklığıyla eritmiş. Dev bir gönül adamıydı. Diğer hocalar taşra backraundlu olmalarına rağmen o, İstanbul doğumlu, kaliteli bir eğitim sürecinden geçmiş ve aynı zamanda istiklal madalyası olan Miralay Feridun beyin mahdumuydu. İlkesi ve de ülkesi için her doğruyu her yerde seslendirebilen bir yüreğe sahipti. Derslerimize gelince onu daha çok sevmiştim. Ancak bazı yobazlar onu o aykırı gördükleri görüşlerine dayanamayıp derslerini sabote etmeye çalışıyorlardı. Ben de çareyi enayiler mangası adında bir örgüt kurup, tarihteki deliler bölüğü gibi hocamıza her derse girdiğinde, bir asker gibi tekmil verip, ders sonuna kadar sözüm ona koruma altına alıyorduk. Yıllar sonra bu manga tarihe mal olup, hocamız bile bu mangaya bir nefer olarak kaydolamaya çalışsa da nafile bir türlü bu maksadına kavuşamadı. Prof. Dr Ali Murat Daryal hocam herkesle ilgilenir bütün insanata hayvanata ve de nebatata hizmet sunmakla maruftur. Bendenizin de en üzüntülü günlerimde bana manevi destek olduklarından kendilerine medyunu şükranım. Ancak o güzel insanı istismar etmeyen de kalmamıştır. Dersem yeridir. Hocamız herşeyin farkında olduğu gibi hizmet çizgisinden en ufak bir yılgınlık göstermemiştir. Örneğin; onlarca hoca-talebe onun otomobiliyle şöförlük öğrenmişlerdir.
Bir defasında bizim sınıftan öğrenciler hocamızın otomobilini alıp, motorlunu yakmışlardı. Hocamız hiç yüzünü ekşitmediği gibi tamir parasını da kabul etmemişti. (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi - İnsaname kitabı syf. 58 den )
Ziya efendi adında hem de hemşehrim olan bir dersiam vardı. Kendisinden imkanlarım olmadığı için bir kitabını ödünç istemiştim. Bana "yeminliyim veremem" demişti. Bilahare karşılaştığım Prof. Dr. Ali Murat efendi " nicin üzgünsün" deyince kendilerine olup biteni anlattığımda bana " sen burada beni bekle " dedi. Gitti Ziya efendiden bütün kitaplarını hem de imzalı olarak getirip, imzalı yapraklarınıda tek tek imha ederek bana verdi. Ve bana hitaben haydi git şimdi dersine çalış demişti. Gerçi şimdilerde Ziya bey'e yüz vermediğimiz için strese giriyor. Ne yapalım Ziya bey benim hemşehrim, Ali Murat hocamda Yüce Çalabın hemşehrisiydi. Hangisini tercih edersiniz ? Bereket ki Çalap herşeyi görüyor. (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi İnsanname syf. 61) 1983 yılıydı. İstanbul da henüz kır lokantaları yeni revaçtaydı. Hocam bir gün beni sınıf arkadaşlarım Hüseyin Cilbiroğlu'nu, Erol Balı, Mehmet Sirkeci yi ve sisimlerini hatırlamadığım iki kişiyi daha istif usulü otomobiline alarak Ümraniye taraflında şehrin dışında bir köy lokantasına götürüp, piliç çevirme ikramında bulunmuştu. Bu öyle sıradan bir olay değildi. Diğer hocaların bir çay bile ısmarlamaya cüret etmedikleri bir zamanda.
Yıllar önce günlerden bir cuma günü M. Univ. İlahiyat Fakültesinin dış kapsının önünde duruyordum. Bir meşhur cemaatin mensubu bir profesör zevatı kiram jeeple geçti. Hocam Prof. Dr. Ali Murat Daryal beye dedim ki " Bak bu filan cemaattin kulu" yine başka bir hizipçi inanmış biri pahalı bir vasıta ile geçti. Bak bak dedim. " bu defa falanın kulu " keza üçüncü bir cemaatçi de geçince hocam hocam buda felanın kulu demiştim. Bilahare bizlerde piyade olarak geçince hocama dedim ki " Hocam biz de Allah ın kuluyuz." Anlaşılan herkes bir yerlerin kuluymuş. Her ne kadar şunun bunun kulları hep seyyareye, teyyareye vede bu milletin ensesine binmiş olsalar da, onlar bugün yok hükmündeyken Prof. Dr. Ali Murat Hocamız gönlümüzde yatıyor (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi İnsanname kitabı syf. 75)
Gönüllerin Sultanı Aziz Ali Murat Daryal efendi hazretlerine
Odasını bizlere bırakır ümmetin derdine çare bulmak için uğraşırdı. Ara sıra odaya girerek, yiyecek ne varsa açlığını giderecek kadar yer, taam farkı gözetmez kimseyle hiçbir yarışa girmez, tekrar birilerinin yarasına merhem olmak için ne gerekiyorsa dilenmek dahil herşeyi göze alır, ağlayanla ağlar, üzülenle üzülür, gülenle gülmeye vakit harcamaz çünkü o, nasıl olsa gülüyor diye Muhterem Ali Murat hocam hakkında kitap çalışması yapıldığı için bu kısmı muhtasar geçmek durumundayım. 1980 den beri tanırım bu büyük insanı. İlk dersinde aradığım hocayı buldum diyerek başladı dostluğumuz. Onun derslerini sabote edenlerden korumak için "enayiler mangası " kurdum. Hocam ısrarla bu mangaya bir er olarak girmek istediyse de ben onu hep komutan olarak görmek durumunda olduğumu ifade ettiğim halde ısrarlarına dayanamadım. Kabul ettim çünkü, mangamız sıradan da olsa yaptığımız iş çok kutsaldı.
Hocamla her görüşmemde yaz olsun, kış olsun ikimizde şapkalarımızı yere vurarak tekrar kafamıza geçirip birbirimize sarılırdık. Etraftakiler bizi hep meczup olarak değerlendirirdi. Bir defasında Tezkiye adında birisinin oğlunun düğününde Kadıköy evlendirme dairesinde şapkaları yere vurunca herkes bizi sormuş; Düğün sahibi de yalan beyanına yemini de ilave edersek vallahi billahi tanımıyorum demişti. Bilmiyordu ki hocamı tanımayanı da cümle alem Çalap ve de Resulullah tanımaz. Yine bir defasında Hayrullah Şanzumi efendi karlı çamurlu bir havada Adıyamanlı Kadri Karababa namındaki ağa hemşehrisini Beyazıtta gezdiriyorken aniden karşılarına Prof. Dr. Ali Murat Daryal hoca çıkmıştı. Hemen şapkaları yere çakılıyordu. Bilahare çamurlu şapkalar kafalara geçiriliyordu. Bilahare birbirimize sarılıp yollarımıza revan olmuştuk. Ağa bu münasebetsiz davranışa kızmış Hayrullah tan ayrılmıştı. Hayrullah Şanzumi de bilinçli olarak hiçbir açıklama da bulunmayıp elbet bir gün ağanın gerçeği öğreneceğini düşünmüştü. Tam iki ay gibi bir zaman sonra Kadir ağa televizyon seyrederken Hayrullah efendiyi arar, televizyonu aç ne var diye sorulduğunda da bak bak falan Kanalda bundan iki ay önceleri o şapkasını seninle yere vurup çamulu bir şekilde kafasına geçiren adam konuşuyor. O deli falan da değilmiş hemde Profesörmüş. Allah Allah diyerek teaccübünü gizleyememişti.
Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamızın bir arabası vardır. Fakültenin dış kapısında bekler öğrenci hoca farkı gözetmeksizin sizin güzergahınız ne olursa olsun bir Avrupa yakası, bir Anadolu yakası yapardı. Onun için zaman zemin, para , zengin, fakir kavramları hiç mi hiçbir şey ifade etmiyordu. Birdefasında hasta esmer vatandaşlarımızı da taşımış ve çarpılmıştı.
Hayrullah Şanzumi, daha lisans öğrencisidir o zamanlar. Otomobil sahibi olmak bir ayrıcalık iken, Mehmet Sirkeci, Hüseyin Bilbiroğlu adındaki talebeler Hocamızdan otomobilini istemişlerdi. Ali Murat hocamızda hemen vermiş fakat arkadaşlar gezerken arabanın motorunu yakıp hocamıza aracı hurda bir şekilde getirip tamirat masraflarına da katkıda bulunmak istemişlerdi. Muhterem hocamız yüzünü bile ekşitmeden sanki hiçbir şey olmamış gibi davranmış ve kesinlikle para teklifini de kabul etmemişti. Hocamız aracını tamirattan geçirdikten sonra bizi ve beş lisans öğrenicisini Samandıra ya köy lokantasına götürüp, Piliç ikramında bulunmuştu. Bilahare de Saadethanelerinde de muhterem Refikaları yüksek matematikçi Yıldız gibi Yıldız hanımefendiyle beraber taam ikramında bulunup, bizleri defatten ağırlamışlardı.
Bir defasında muhterem hocam Prof. Dr. Ali Murat Daryal beyefendi Sakarya Universitesinde konferans vereceklerdi. Kendileri Avrupa Yakasında oturuyorlardı. Bendeniz de kendilerini Üsküdar da bekliyordum. Otobüs servisine ucu ucuna yetiştirdiler. Meğer Üsküdar a motorla geçmek zorunda kalmışlar, motorda doldurmadan kalkmaz deyince bana verdiği sözünde durabilmek için yüz kişinin parasını ödeyerek deniz motorunu hareket ettirerek tam saatinde otobüse kavuşmuştu.
Yine Muhterem hocamız odun kırarken gözüne bir kıymık parçası isabet etmiş bu vesile ile Paris'e ameliyat için otobüsle giderken Tekirdağ civarında mola vermiş, bir lokanta da köfte ve yoğurt yemişti. Ancak yoğurdun parası9nı vermeyi unutmuş, Paris'ten bir arkadaşımızı arayarak falan lokantaya git bir yoğurt parası ver gelebilirsem sana öderim. Fakat emri hak gelir de ölürsem bana hakkını helal et. Sen nasıl olsa öğrencimsin seninle kolay helalleşiriz. Demişti.
Hocamız için hizmet esastı. Hep tavrını Vatanı, milletti ve de mazlumlardan yana koymuştu. Onu bin defa kandırsanız o yüne bir birinci defa size hizmet sunmaya devam etmekten usanmaz ve bıkmazdı ki bu zaafından yararlanan bir çok neseb-i gayri sahih de bu nimetlerden kapmış ve bir daha da kendisine gözükmemişlerdir. Onlar kendilerini gayet iyi bilirler. Prof. Dr. Ali Murat hocamız diğer hocalar dan farklı olarak bir İstanbul beyefendisi idi. Ve istiklal madalyası olan bir Miralay'ın evladıdır. Onun bütün hayatı efsanedir. Özetle; o, sıradışı bir insan-ı kamildir. Hocam bendeniz Huzur-u mübarek elerinizde kül olurum saygılarımla Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi - İnsanname kitabı syf. 135,136,137 )
Rahmetli Hocam Prof. Dr. Ali Murat Daryal'dan sanatla ilgili bir değerlendirmelerini aktarıyorum.
Batılı bir mimara Süleymaniye'yi gezdirseniz en fazla duygularını ya ya deyip geçiştirirken. Anadolu'nun her hangi bir karyesinden bir çobanı getirip aynı eseri ziyaret ettirdiğinizde adamcağız camiyi iyi bir süzdükten sonra bir de bakarsınız ki gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştır. İşte ötekiyle farkımız budur. Maalesef bu hasletimizi kaybetmek üzereyiz. (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi - İnsanname kitabı syf. 176 )
Geçenlerde kadim bir dostum diyordu ki ; Sen yanlış yapanlara küfür ve hakaret ediyorsun. Senden çekiniyorum. Ya bir gün bende yanlış yaparsam beni de hırpalarsın diyerek serzenişte bulunuyordu. Tartışmamıza muttali olan Rahmetli Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamızda ; zevkle iyi ya sende tedbirli olup, kötülük ve yanlış yapmamış olursun. Bu tavrımız senin için caydırıcı bir yaptırım olsun veya bunu böyle kabul görüp kendini ya yanlış yaparsam diye kuracağına yanlış yapmamaya göre kendini uyarla " diyerek nasihatte ve de meşihatta bulunmuşlardır. Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi - İnsanname kitabı syf. 179 )
Bugün Türkiye'mizde ciddi bir şekilde eserler verip kurban uzmanı olan Sn. Ord. Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamıza bu yukarıdaki bilgileri arz ettiğimizde, aferin çok güzel. Sen bunları neşret bende senden dipnot kayıt düşerim şeklindeki yüksek teşvikleriyle kurbanla ilgili bulduğum bazı şeyleri kayıt altına almamı tavsiye etmişlerdi. (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi - İnsanname kitabı syf. 229-230 )
Hz. Fahri Kainat Muhammed-ül Emin “Yetimlerin şahıdır”. Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamıza göre Hz. İsa babasız olduğundan dolayı Hristiyanlar neseb-i gayri sahih olan çocukları himaye etmeyi dini bir vezaif olarak telakki ettikleri halde biz Müslümanların Peygamberleri yetim ve bilahare öksüz olduğundan naşi yetimlerin büyük kredisi vardır. Bizim kültürümüz de. Çünkü Efendimiz Muhammed-ül Emin yetimdi. Bizde her yetimin başı okşandığında o ve onun yüksek hatırı beynimizde şekillenir.
O Muhammeddir, o, emindir. Yani kendisine emanet teslim edilmiştir. (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi - Güvercinname kitabı syf. 88 )
Rahmetli Ord. Prof. Dr. Ali Murat Daryol hocamız bir çok konferans, ders, ve makalesinde "Hz. Fahri Kainatın kediye olan muhabettinin eğer o hiçbir şey söylemeseydi, vaaz-ı nasihatte bulunmasaydı ve hiçbir hadis irad etmeyip ve hiçbir vahye mazhar olmasaydı, onun sadece ve sadece kediyi teşhis ve ona kredi vermiş olması yine onun en büyük peygamber olmasının delillendirilmesine yeterli bir misal olurdu" tespiti enine boyuna değerlendirildiğinde ne kadar mühim olduğu, gün geçtikçe hep anlaşılabilecektir.
Çünkü kedi isterse kendisini sevdirir, eğer canı istemezse ve sizden hoşlanmazsa sizi tırmalar. Kedi sahibini sadece sponsor olarak görür. Rızkını Tanrıdan bilir. Köpek gibi sahibine teslim olmaz. Kedi, özgürlük abidesidir. Kendisine tasma tatırmaz. (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi - Güvercinname kitabı syf. 106-107 )
Yıllar önceydi. Bana, şahsıma ve milletime ağır eleştiri ve zulümkarane tavırlarından ötürü Sabri adında birinin yüzüne -Eğer emri hak vaki olurda bir gün nasip olurda benden önce ölürsen, cenaze törenine gelip; imam efendi haziruna, cemaat hakkınızı helal ediyor musunuz? Diye sorduğunda çıkabilcek bütün kavga ve hırpalanma riskine rağmen üç defa avazımın çıktığı kadar bağırarak, haram olsun diye meramımı ifade edeceğimi beyan etmiştim ki, hakkiaten bir işte karar kılıp bir de haklı olduğumda yüzde yüz kanaat getirmişsem artık beni hiçbir gücün durduramaycağını çok iyi bilenmuhterem hocam Ord. Prof. Dr Ali Murat Daryal bey bana özel ricada bulunarak, sen haklısın ama benim hatırım için bu işten vazgeçeceksin deyince , akan sular durmuştu. (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi - Güvercinname kitabı syf. 240-241 )
Nedense köpekler Hz. Fahr-i kainatın gönlünü alamamış olmasına rağmen istisnai şartlarda köy, çobanlık vede bunun gibi durumlarda zarurete binaen fıkh-i ruhsata vasıl olmuş olsa da peygamberimizin hayvanatın içerisinde gözdesi kediden bşaka bir mahluk değildir. Çünkü; köpek mizacı gereği köleliği simgelediği halde kedi, özgürlün timsali olup sadece ve sadece rızkı için alemlerin rezzakı olan Cenab-ı haktan başka hiçbir kimseye minnet duymaz. Kedi istediğinde istediğine kendisini sevdirir. İstemediğinde sahibine bile enzecri yaptırımları uygulayarak en azından onu tırmalar, gerekirse sahibini öldürür. Onun içindir ki, hakkimiyet ruhlu insanlar her istediğini yaptırabildikleri vede tasmalayabildikleri it vede itoğlu itleri çok ama çok severler . Meşhur Ord. Prof. Dr Ali Murat Daryal hocamızın da buyurdukları gibi Hz. Peygamberin kediye olan muhabeti başlı başına onu en büyük peygamber olduğuna tek başına yeterli bir delildir. Derlerdi.
Zaten Satanistlerin kedi düşmanlığı da buradan kaynaklansa gerektir. Kanaati hasıl olmuştur. (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi - Arname kitabı syf. 142)
Günlerden 21 Kasım 2008 Cuma Tiyemder Genel Başkanı Sayın Selahattin Yazıcı beyle cumamızı eda ettikten sonra Selahattin beyin otomobiliyle Üsküdar'a giderken, yolda rahmetli Ord. Prof. Dr. Ali Murat DARYAL hocamızla karşılaştık. Hocamızı arabaya alıp gideceği yer olan İSAM a bırakıp dualarına ve de desteklerine mazhar olduktan sonra yolumuza revan olmuştuk. Hakikaten hocamızı her gördüğümüzde kendimize gelirdik. Çok mutlu olurduk. Onu kaybetmiş olma, şahsen benim için bir yıkım ve bir zillet olmuştur. (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi - Arname kitabı syf 230 ) onsuz bir dünyaya alışmak kolay olmayacak.
Yine yeri gelmişken Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamızdan menkulen "Eğer Hz. Muhammede (a.s.) hiçbir ayet nazil olmayıp ve ondan hiçbir hadis bile sadır olmayıp onun sadece ve sadece kedilere kerşı olan muhabettinin bile onun en büyük peygamber olduğuna delalet eçısından yeterde artar da tespitine canı gönülden katıldığımı paylaşmak istiyorum. Hz. Fahri kainatın ömrünün her diliminde kendisine ait kedileri olduğunu kediye karşı çok özel bir ilgi, sevgi ve de muhabbetinin olduğuna dair bir çok kaynak eser fazlasıyla şahadet etmektedir. (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi - Zuhuratname kitabı syf. 86 Karbon kitaplar )
Günlerden 16 Şubat 2009 cuma Hz. Ali (k.v) nın camide şehit edilmesinden sonra istemeyerek idrak edilen vakıayı rezileye muhatap olup, saldırıya uğramıştım. Hem de meşhur bir camimizde cuma namazında bu talihsizlik başımıza örülmüştü. Zamanın aksakallıları Prof. Dr. Ali Murat Daryal ,Prof. Dr. Muhammed Eroğlu Prof. Dr. İsmail Karaçam gönlümü alıp, yükümü hafifletme sadedinden bendenize psikolojik destekte bulunmuşlardı. (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi - Zuhuratname kitabı syf. 92-93)
Geçenlerde Şanzumi den müşteki olan bir grup hamakat timsali müderris müsveddesi Prof. Der. Ali Akyüz hocamızı ziyaret eyleyip aman havace aman ne olursunuz, bu mahluka biçareyi hanenize sokmayınız" diye tezarruatta bulunurlar, bulunmasına amma Ali akyüz hocamız, gün görmüş gün geçirmiş, Allahın vede Resullulahın hatırını bütün hatırlardan daha üstün tutan bir zevat-ı kiram olduğunu ispatlarcasına. Yahu Efendiler bu meczubun suçu nedir bizde bilip ona göre mevzilenelim der demez, bu zavallılar Şanzuminin kendilerine seb eylediğini söyleyince müderris Ali Akyüz "Peki yahu buna kızacak ne var. Daha düne kadar Şanzumi ile kuzu sarması gibiydiniz, Adamcağıza yanlış yapanlara küfrettirip tempo tuturup, zillet hattı mensupları olarak alkış çalıyordunuz. Bugünlerde ise sizler yanlış yapınca adamcağız sizlere seb eyliyor. Bu görevi adama siz verdiniz. O, nerede bir yanlış varsa onunla ilgilenip gereğini fazlasıyla icra ediyor. Buna kızacak ne var Konuyu Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamıza götürdüklerinde bundan daha güzel ne olabilir ki; bu eylem kötülükleri engelleme bakımından bir nevi bir tedbirdir. Diyerek Şanzumiye omuz vermişti. (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi - Zuhurat name kitabı syf. 106/107)
Rahmetli hocam Prof. Dr. Ali Murat Daryal beyin bir çok dostu vardı. Ama özellikle M. Süreyya Şahin hocamızı çok sever ona çok haysiyetli bir adamdı derdi. (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi - Zuhuratname kitabı syf. 127-123 )
Hz.Prof. Dr. Ali Murat Hocamdan menkuldür. Mitolojik serencam üzere anlatılır ki; Hz. Musa Tur-i Sina'ya Cenab-ı Çalap hazretleriyle mutad görüşmelerini yapmak üzere giderken yolunu birden iblis-i Lain keser ve Hz. Musa’ya tazarruatta bulunarak benim içinde Cenab-ı Zülcelal ile görüş Görüyorsun halimi ağlanmaktan iki gözüm çıkacak vaziyette, bütün günahlarımdan af veda mağfiret diliyorum. Hani ya! Cenab-ı Hak erhamenrahimin idi. N'olursunuz, aracı olun da beni de bağışlasın. Hiç olmazsa bundan böyle adam gibi yaşamak istiyorum. Çok rezil oldum. Milyarlarca insan bana lanet okuyor. Milyonlarca hacı beni taşlıyor. Artık dayanamıyorum. Bu iblisliğin neresinden dönersem kârdır sadedinden, sen dört büyük peygamberler den birisi olarak ki, henüz diğer üç büyük peygamber gönderilmemişken ve de tövbe kapısı kapanmamış iken, "beni Rabb-ül Alemin ile barıştırın" diye yakaran. Şeytan’ın durumuna dayanamayan Hz. Musa böylesine hayırlı bir işi reddetmeden hem şeytanı ve daha önemlisi bütün mahlukatı şeytanın şerrinden halas edebilmek için söz konusu elçiliği zevkle kabul eder. Zaten peygamberlerin görevi de bu değil mi? İyiliği emredip kötülüklerden nehy etme. Hele hele muhatabı şeytanı lain olunca da meseleyi kökten hallederim ümidiyle, şeytanın yakarışını ve de arzusunu Cenab-ı Hakka ileten Hz. Musa’ya Allah-ı Zülcelal hazretleri şu tavsiyede bulunur. -Pek tabiidir ki erhamerrahiminim. Yani bütün alemlere merhamet eden ve de acıyan bir Allahım. Şeytana da acıyıp merhamet etmek benim şanımdandır. Yalnız şeytan kuluma söyle gitsin Hz.Adem’in mezarını bulsun. Ona secde etsin, bütün istek ve arzularını yerine getireceğim gibi onu cennetime de alacağım buyurdular. Söz konusu mesajı alan Hz. Musa sevinerek büyük bir elçilik başarmış olmanın heyecanı ve de zevkiyle evine avdet ederken, yolda yine yırtınarak ağlayıp sızlayan şeytanı lain ile karşılaşınca elçiye zeval olmaz sadedinden, Cenab-ı Hakk’ın mesajını şeytana iletir, İletmesine ancak şeytanın cevabı gayet sarihtir. Onun şeytanlıktan azade olmaya pek de niyeti yoktur. Çünkü Allah’a itaat etmek yerine onunla başa baş mücadele etmeyi yeğlemişti. Şeytanın cevabı aynen şöyledir Ya Musa ben ateşten yaratıldım. Adem ise topraktan yaratıldı. Ben ondan çok hem de çok üstünüm. Kaldı ki vakti zamanında ben Adem’in dirisine secde etmedim. Şimdi ölüsüne nasıl secde edebilirim, diyerek uzlaşmaktan Allah’ın emrine itaat etmekten de öteye bir muhalefetle şeytani amellerine inadına inadına devam eden iblis nefsi emmaresinin kurbanı olarak melunluk kariyerinin nirvanasına ulaşmaktadır. (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi Curufatname Kitabı sayfa 29-30 )
Filhakika insan olsun, hayvan olsun, nebatat olsun, hepsinin kesinlikle iki sacayağının bulunduğunu; bunun birincisini yaratılıştan gelen, genetik şifresinde gizli bulunan, potansiyel tehlike olup, ikincisinin ise, bu ahvalin eğitimle mümkün olduğunca zapturapt altına alınması hadisesidir. Bu üç grubundan kendi yapısına özgü muhtevaları olup işi ehline bırakacak olursak. Örneğin bu üç canlının da psikolojisinin mevcuduyetinin
kaçınılmazlığı babından, hayvan psikolojisi ile de ilgilenen rahmetli Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamız buyuruyorlar ki : Bindiğiniz at, sokağınızda ki it, evinizdeki kedi sizin onu sevip sevmediğiniz, ondan korkup-korkmadığınızı ve ona zarar verip vermeyeceğinizi anlayıp, size, ona göre mukabelatta mütekabiyet esasına göre tavır içre bulunurlar. tespitine binaen geçenlerde bir mesirelik mekanda istirahat ederken nesb-i gayri sahin bir sokak iti oradan geçerken korkup endişelenip rahatsızlık yaşanılmaması için yönümü ve yüzümü öbür tarafa çevirdim ki bir tatsızlık olmasın. (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi Közname Kitabı sayfa 156).
Yıllar önceydi tam cuma namazını eda edecek iken bir neseb-i gayri sahih, bir garibe tasallutta bulunmuş konu hukuka intikal eyleyince de el ayak etek öpenin sayısını bile tespit edememiş idik. Tam bu hangame de fazilet közünü avucunda gönlünde ve de beyninde taşıyan insanlar ki maalesef gönümüzde bunlar yok denecek kadar azalmış olsalar da demek ki dünyamız issız değil. Zaten bunun gibi güzel insanların hepsinin öldüğü bir zamanda kıyamette kopacak demektir. Ama benim bildiğim ve de yaşadığım kadarıyla hatır için söylemeyip Allah’tan korkan ve neye mal olursa olsun yalancılığa pirim vermeyen iki Allah dostu gördüm. Bu yakın tecrübelerimle 1-Prof. Dr. Ali Akyüz (Hadis Alimi ), 2- Prof. Dr. Ali Murad Daryal. Bu iki dev adam ki ikisinin andın da ilmin kapısı olan Hz. Ali olması calibi dikkattır. İsimlerin insanların üzerindeki ağırlığı vede hassasiyetleri mucibince de olsa ; Bu iki dev insana bütün camiası yanlış beyanda bulunmaları için rica, minnet, akrabalık bağları, menfaat, tehdit vs, gibi her türlü teklife maruz bırakıldıkları halde onlar doğrudan ayrılmayarak kendilerini imanlarını vede faziletlerini bir bakıma tescillediler pek tabidir ki ; öbür taraftan da yalancı şahitlerinde şayet varsa vicdanları çınlasın. Allah bu gibi zevatı başımızdan eksik etmesin. Çünkü bu iki Ali hocamız Allah’ın hatrını her şeyin hatırından daha üstün tutmuşlardı. Hakikaten bu iki hocamız da ilim irfan vede adalet duyguları bakımından şahika insanlar olduğunu bilenler bilir bilmeyenlerde bilenlerden sorup öğrenir. Ama Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamıza gelince o TC deki bütün ilahiyatçıların vede en meşhurlarının hepimizin hocaların hocası idi. Onun o mütevazi, engin, deruni imanını ancak yüce çalap takdir edecektir. Allah kendisine sağlıklı bereketli ömürler versin amin. (şimdilerde ise rahmet vede mağfiretini esirgemesin). O dünyanın gelmiş geçmiş en duygulu vede en duyarlı bir alimi. Bebeğinden yaşlısına statüsü, mevkisi, makamı , parası olsun olmasın seviyesi ne olursa olsun sorulan her sorunun seviyesine inip onu ciddiye alıp ilgilendiği gibi varını yoğunu herkesle paylaşan. Bütün parasını gariplerle paylaşıp bitirdikten sonra dilenerek topladıklarını dağıtan geceleri sokaklarda yatan o zavallı korumasız çocukları harçlıklandırıp hijyenik mi? Değil mi?demeden hepsinin başını okşayıp öpen güzel bir fazilet insanı vede bendenizin ülkü kişisi dev insan güzel insan Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocam fazilet közünün hakiki sahibi ki eğer o bir an bile olsun fakir fukara, garip gureba ile ilgilenemezse bir yetimin, bir öksüzün, bir dulun, bir biçarenin, çaresine merhem olamazsa dayanamazdı. Lütfen araştırıp görün, yaşayın eğer bu cümleler doğru değilse bendenizi yalanlayın, ama iftira etmeyin. Çünkü hemen rezilet közünüz açığa çıkar. Evet faziletli, insan mı görmek istiyorsunuz? İşte size Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamız. Lütfen sizde kendisini tanıyıp duasına layık olun. (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumu Közname Kitabı Karbon Kitaplar sayfa 181-182)
Mübarek, mutahhar, muvahhid, mümin, adam gibi adam miralayzade müderris Ali Murat Daryal Efendi Hazretlerini ta şarkul evsattan emirleri mucibince bendenizi telefonla arayıp hal ahval sorup dualarına müstecep olunca adeta bütün dünya gailelerinden sıyrılıp kuş gibi rahatladığımın farkına tam varmışken muhterem hocam Prof. Dr. Ali Murat Daryal bey hitaben Türkiye’mde ne var ne yok asitanede ahval nasıl deyince evladı şeyatinin amellerine temerküzle sekva eyleyince muhterem Hocam gerek Mekke de ve de gerekse de Medine de mütemadiyen düşmanlarımıza beddualar yağdırıp, cenab-ı çalab senin düşmanlarına öyle dertler versin ki seni unutsunlar dedikten sonrada bizleri selamete çıkarması içi adeta yakarıyordu. Prof. Dr. Ali Murat Daryal Hocamız hak davamızda elli yıllık dostlarını elinin tersi ile itip hakkın vede hukukun yanında yer almıştı. (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi Arname Kitabı sayfa 85 )
Günlerden bir gün Rahmetli Prof. Dr.Ali Murat Daryal hocama telefon edip hocam bendenize "mahkemede şahitlik yapar mısınız?" teklifine hayır demiş, ancak dayanamayıp yarım saat sonra bendenizi tekrar arayıp şahitlik yapacağını çünkü; Kur'an-ı Kerimde şahitliklerinizi gördüğünüz gibi dosdoğru yapın emri ağır basmış, elli yıllık dostlarının aleyhine de olsa dosdoğru şahitlik yapmış, iki defa karakola bir defa da mahkemeye gelme zahmetinde bulunup, hakkın hatırını herkesin hatırından daha yüksek tutmuş idi.
Son yıllarda arabasını hanımefendisi Yıldız Daryal hanım kullanırken onu trafikte hep ikaz ederek sakın ha trafik kurallarına riayet et. Şayet yanlışın olurda bir kazaya sebebiyet verirsen gerçek aleyhine de olsa mahkemede doğruyu söylerim diyerek adaletini hep ıspatlardı.
Muhterem hocam Prof. Dr. Ali Murat Daryal beyefendi hayatını hep hukuka vede hukukullaha göre dizayn eylemişti. Ki bunun karşılığında olsa gerektir ki vefatından bir süre önce gördüğü bir rüyasını bizlere anlatmıştı. Hocam rüyasında Tekke gibi bir mekana gidiyor, ikinci kat'a çıkıyor orada heybetli vede İslami kıyafetli birisi kendisini karşılıyor. "Hoş geldin Ali Murat. Ben Halife Ömer bin Hattab. Seni kendime naib olarak atıyorum" buyuruyorlar. Herhalde hukuka vede hukukullaha bu denli riayet eden birisine Cenab-ı Hak böyle mazhariyetlerle lütuflandırsa gerektir. (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi; Şanzumanname kitabı syf. 106)
Bugün muhterem Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamla uzunca bir sohbet etme fırsatına nail olabildiğim için hakkikaten kendimi hem çok şanslı addlettiğim gibi hem de kendimi son yılların en büyük mürşidine muhatap olabilmem sadedinden şükür makamında olduğumun bilincinde olduğumu sizlerle paylaşmak istiyorum. Hakkikaten melanetolojinin bu kadar yoğun bir şekilde vede sağanak yağmur misali tufanlar tutturduğu günümüzde bu kadar zulme duçar olundukça sizleri rahatlatıp doğru bildiğinizde sâyü gayret etmenizde, size cesaret vede himmet buyuran böylesine değerli birkaç kişinin gerçi sayıları az da kalmış olsa, bu gibi zevatın adeta arışın direği mesabesinde vazife görmeleri, bizlere yeniden yaşama sevinci ve de azmi, cesareti verdikleri için başta Rabb-ül Allemine bilahare yüce kudretin aramızdaki temsilcilerine sağlık, afiyet diliyor ve daha nice yıllar bu gibilerin başımıza sertaç olup ellerinin üzerimizden eksik olmamaları dilek ve de temennileriyle ; yıllar önce hocamla beraber başlamış olduğumuz tarihçe-i hayatını ikmal etmemizin bu gibi muhteremlerin nasıl birer mücahit olduğuna en azından şahit olabilme şansları olmasa da kitaptan okuyarak, ona özenip, yaptıklarına da benzemeye gayret ettikleri veya edecekleri ölçüde mamur olabileceklerini ortaya koyabileceğimiz ölçüde insanlığa hizmet edeceğimizi düşünüyorum.
Hocamla günlük sohbetimizde söz yalancı şahitlerden açılmışken, hocamız bırakın kendisinin herhangi bir olayda haklı olarak çıkmasına destek amacıyla birilerinin yaptığı gibi yalancı şahitlikte zorlanması hadisesini şayet birileri benim lehime yalancı şahitlik yapacak olsa onu hemen azleder, suçumu da haziruna veya mahkemeye itiraf edip, yapmış olduğum hakaret veya yanlışlar varsa aynının bana yapılmasını da rica edip varsa gereken cezaya çarptırıldıktan sonra da helallik aramak için ne gerekiyorsa elimden geleni yaparım. derken Hz. Bilal-i Habeşiyle, Ebuzer-i Ğıffariyi örnek vererek malumu alinizdir. Bilal siyahtır, hemde habeşistandan hicret etmiş bir gariptir. Ebuzer-i Ğıffari de mukimdir. Gerçi o da gurebadandır. Ama en azından gurbetçi değildir. Bir de beyazdır. Bir gün Ebuzer, Bilal'e letaifle - ey siyah kadının oğlu" deyince, Bilal de misafiri bulunduğu Hz. Fahr-i Kainata onu şekvada bulunur. Efendimiz de - "Ya Ebazer sana hiç yakıştıramadım" buyurunca Hz. Ebuzer yanlışından dönerek başını eşiğine koyarak Bilal üzerimden basıp geçmeden yerden kalkmayarak helallik vede gönül alır. Gerçi bu örnek aliyyulala bir hadise.
Biz hiçbir kimseden sahabi olmalarını falan bekleyecek kadar ahmak değiliz. Keza hiçbir kimsenin bu kadar deruni birer ahlak-ı hamide sahibi olmalarını da beklemiyoruz. Yine kimseden medet ummadığımız da ifade etmek isterken, bizim sadece ve sadece istek vede arzumuzun hiçbir kimseye zulmetmenin kimsenin tabii bir hakkı olmadığını hatırlatmak isteriz. İşte hepsi bu kadar (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi; Ceberrutname kitabı syf. 33,34)
Yine Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamızın bizlere anlattığı meşhur bir olayı paylaşalım; Bundan tam elli yıl önceleri Türkiye'nin tek bayisi olan otomotivcinin oto parçalarını karaborsa satıp mazlumların mallarına nasıl taciz eyleyip büyük bir sevet biriktirp, encamında birikimini yiyemeden kanserle ölüp çoluk çocuğunun da fuhuşhane de son soluklarını aldıklarını, bu zatın adının da Gazanfer olduğunu, soyunun da sopunun da esamesinin bile artık kalmadığını hatırlatarak bütün zalimlerin hele, hele de sureti haktan gözüküp, sürekli melanet işleyenlerin de ankaribuzzamanda aynı minval üzere terbiyeye tabi tutulacaklarını meşhur şu atalar sözüyle nihayetlendirelim.
"Ağlayanın parası hiçbir zaman gülene yar olmazmış" (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi; Cebberutname kitabı syf. 36)
Rahmetli Hocamız Prof. Dr. Ali Murat Daryal beyefendi yine mutad olarak bendenizi şereflendirip, telefonla arayarak şu olayı anlatmıştı.
Henüz Cumhuriyetimizin ilk yıllarında İstanbul!a gelen bir sirkte meydana gelen bir hadiseyi anlatırlar. Sirk sahibi beraberinde enva-i çeşit hayvanlar getirip, onları sergileyip, insanların onları yakından tanımalarına vesile olup, biraz da para kazanmak için faaliyete geçmişlerdi. Beraberlerinde bir de çok büyük devasa bir boğa yılanı vardır. Maalesef ki bilindiği üzere ; bu yılanlara canlı tavşanlar atılarak beslenirlermiş. O yıllarda da henüz tavşan çiftlikleri de yokmuş boğa yılanının aç kalmaması için bir bakıma alternatif bulmaya matufen araştırma yapılıyor tavşana en yakın olarak lağım fareleri tespit ediliyor, bol miktarda canlı fareler lağımlardan yakalanıp, boğa yılanına servis ediliyor, edilmesine amma birde bakıyorlar ki boğa yılanın yuttuğu fareler ölmediği için yılanın karnından çıkabilecek bir çıkış noktası aramak maksadıyla söz konusu yılanın karnını çuvala çevirip delik deşik ediyorlar. Bu farelerden bir tanesi de yılanın en hayati bir sinirini çiğneyerek koca yılanın felç geçirmesine vesile oluyor. Bu olmuş bir hikaye. Bana da vakti zamanında kudretli bir yöneticinin, "tavşan fare dağa küsmüş, dağın haberi olmamış" diye tehditte bulunmuştu. Söz konusu bu zaliminde akıbeti yukarıdaki boğa yılanın akıbetine dönmüştü. Gerçekten muhterem Hocamızın bize naklettiği hadise dünya ahvalinin bir özeti olsa gerektir. (Prof.Dr. Hayrullah Şanzumi Caberrutname Kitabı sayfa 159,160)
Vakti zamanında mülahazat payı başlıklı bir makaleyi muhterim Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamdan ilham alarak kaleme alma ihtiyacı hissetmiştim. Yaklaşık olarak bir asra yakın gibi uzun olduğu kadar, bir o kadar da stratejik ve de var olmakla yok olmak arasında ring yaşayan milletimize hizmet etmekle zamanını ziynetlendiren muhterem Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamızın geldiği noktada, bu gün için Türkiye’nin ve hatta dünyamızın ilahiyat konularında kendilerinden iftiharla bahsettirdiği çok meşhur isimlerin, bilim dünyasına kazandırmış olmalarına rağmen ömrünü, dişi ile tırnağı ile yetiştirdiği insanlara hasreyleyip, başta milletimizin, bilahare İslam ümmetinin, salisende bütün adem oğlunun mutluluğuna ayak verilmesi babından, hizmetten başka hiçbir seküler yatırımı aklının köşesinden bile geçirmeye tenezzül eylemeyen Rahmetli prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamızın neredeyse bir asra yakın zaman dilimi dahilinde hizmet vede dostluklarına rağmen gelinen noktada ifade buyurdukları gibi hiçbir kimseye kefil olunmaması gerektiğini,bizlerde söylerdi. Amma her şeye rağmen kendisi herkese kefil olurdu. Bizlerin insanlar hakkında mütalaa verdiğimizde sadece ve sadece bildiğimiz kadarıyla ve de şu ana kadar ki dönemleri için konuşmamızın daha hayırlı olacağını, herhangi bir insan için "o, dört dörtlük bir mahluktur" deme lüksüne sahip olmadığımızı ifade-i meramla; hakikaten şu ana kadar canibatımızdan olan insanların, bir bölümünün çok mükemmel olmalarına rağmen bu zevatın ömrünün sonuna doğru sapıtabilecekleri gibi, günahkar birilerinin de bunun aksine, kalan ömrünün tezyin edebilme şansına sahip olabilme ihtimaline karşı, hocamızın bizlere tavsiyesi herkes için mutlaka bir mülahazat payı bırakın, demesinin altının çizilmesi gereken bir nasihat olduğunu düşünüyorum (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi Ceberrutname kitabı sayfa 184,185)
Yine Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamızdan menkulen vakti zamanında ABD’de vaki olup bilahare de bir filme konu teşkil eden meşhur bir hikayeyi paylaşalım. ABD’de pervaneli pırpır uçaklarının motorlarını üreten bir fabrikada yapılan bir uçak motorunun filminin çekilerek incelendikten sonra bu motorun arızalı vede çatlak olduğuna kanaat getirilmesine rağmen fabrika sahibi işi ekonomik bazda değerlendirerek nasıl olsa bu uçağı birilerine kakalar döviz girdisi kazanırız endişesiyle sanki hiçbir özrü yokmuş muamelesiyle bu uçağı üstüne üstlük ABD hava kuvvetlerine verir. Bilahare de Kore savaşı patlak verince ilgili uçak savaş gemileriyle Kore’ye gönderilir. Aksilik ya birde takdiri ilahi diyelim buna bu fabrikatörün biricik oğlu da Kore savaşında görevlendirilir. Encamında olacak olur fabrikatörün oğlu bu uçağın personeli olarak göklere uçtuktan sonra düşer ve de ölür. Pek tabidir ki ateş düştüğü yeri yakar. Efendiler efendisinin buyurdukları gibi size yapılmasını istemediğiniz şeyi başkalarına da reva görmediğiniz takdirde kamil birer mümin olabilme şansına sahip olabilirsiniz. Göreviniz,statünüz,ahvaliniz ne olursa olsun esas ölçünü sahip olmak istediklerinize herkesin sahip olabilmesini istemekle size yapılmasını istemediğiniz muamelatında hiçbir kimseye reva görülüp görülmemesi iştiyakınızın sizlerin adam olup olmadığınız konusunda en doğru vede şaşmaz gösterge olduğu her yönüyle tartışmasız bir şekilde ortadadır. Keza helalin de haramın da belli olduğu gibi (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi Ceberrutname kitabı sayfa 187,188)
Rahmetli Prof. Dr. Ali Murat Daryol hocamız son elli yıldan beridir tanıdığı birisini değerlendirirken aynen şöyle ifade buyurmuşlardı. Sökonusu bu zatın içinin boş olmasına rağmen kendisine olmayan bir ciddiyeti atfedip hep susarak bizleri aldatmıştı. Meğer bu zat, son yılların kart münafıklarındanmış da biz boşuna bu adamı muhatap almışız, diyerek hep hayıflanırdı. Bir de üstüne üstlük bir deve katarı kadar da titri olan hilkat garibesi olan bu zat sehvende olsa kendini adamlar sınıfına kaydettirip aldatan Yemen muhaciri Yemani efendi adında sahte bir müderris var idi. Bu adamcağız sessiz sedasız mütemadiyen hep sureti haktanmışcasına endam eyleyip, cümle aza ve de cevarihlerini öptürmeyi tabii vade ilahi bir hak telakki edip, bir endamla endamlandıkça canibatı onu hakikaten bir ermiş zannetme yanılgısıyla yanılırlardı. Çünkü onu sevmek, meğer bir korku meselesi imiş de bizim bundan haberimiz yokmuş. Zor zamanların en faydalı tarafı gerçekten insanların cibilliyetlerini ifşa etmesi hadisesiymiş. Adamcağız mütemadiyen en güçlülerin yanında görünürken haklı olmuş haksız olmuş gibi en ufak bir hassasiyeti olmadığı gibi de biz gurebanın kimyasını bozmaya matufen de sürekli haberler uçurarak, seni öldürecekler, seni işinden aşından edecekler derken. Birden evdeki hesap çarşıya uymayıp, güçlü zannettiklerinin mağlubiyeti tatmaya başlayınca da hiç utanmadan hiç arlanmadan hiç de yüzü kızarmadan o çehre-i habasetiyle belliydi, sen halıydın, senden başkası da bunların ağzını payını veremezdi, aferin aferin ben aslında seni çok sevdiğimi bilirsin bundan böyle her türlü desteğimde seninle ama sakın ha ola ki seninle görüştüğümüzü hiçbir kimseyle paylaşma ha ne olursun , diyebilecek kadar konjönktürel bir eda ile ednalaşıp, yavşama saçan bir hilkat garibesinin acaba bir bit bir pire bir tahta kurusu kadar mazereti olabilir mi ? Diye kendi kendime soruyorum. Adamcağıza bakıyorum fil gibi endamı var sözünü dinliyorsun, birde bakıyorsun ki neredeyse teori koyucu gibi iddialı ama gel gör ki ameli süflisinin bu kadar donanıma rağmen bir yavşağın yavşamasın dan bile daha edna. Şüphesiz ki her tespit muhatabına binaen olur. İşte bu vesile ile hocamızın tespitlerine göre bir zamane aydını rahmetli hocam bunları hayattayken ifşada etmiş idi. Allah kendilerinden razı olsun. Esasen Türkiye’nin ve de İslam aleminin başat problemi de bundan başkası da değildir. (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi Çilename kitabı sayfa 89,90) 71 sayfa
Bugün müderrisi azam sermüderris-i ekber Ord. Dr. Ali Murat daryal hocamla telefonla hasbihal eyledikten sonra, esasen sohbetimizin ana mevzuu olan, Tiyemder (Tüm İlahiyatçılar federasyonu) genel başkanı olan, ilahiyatçı ve de hukuçu serbest iş adamı, sayın Selahattin YAZICI bey'in geçen hafta Marmara Univ. İlahiyat Fakültesi tatbikat camiinde cumayı eda ettikten sonra, hocalarla da görüştükten sonra, calibi dikkat açıklamalarda bulunmuşlar, hasılı; Prof Dr. Ali Murat hocamızdan aldığım bilgileri paylaşacak olursak; Hocamızın genel intizarı şu şekilde idi. Bugün ki Türkiye'mizin bütün meşhur ilahiyatçılarının hepsinin hocası olan, bendenizin de talebesi olmakla müftehir olduğum Prf. Dr. Ali Murat Daryal hocamız başta Prof. Dr Hayrettin Karamanın Prof Dr. Bekir Topaloğlunun Prof Dr. Tayyar Altınkulaç ın Prf Dr. Esat Coşan ın ve de halen bir çok ilahiyatçının hocası konumunda bulunan hocaların hocası ki halen Türkiyemizin ve de dünyanın dört bir yanında, dini hizmet veren veya başka hizmetlerde bulunan ilahiyatçıların hocası olan Ord. Prof. Dr. Ali Murat Daryal bey'in kısaca intizarı şu minval üzere idi.
Maalesef ki tam bir asra yakın olan ömrünü bu gibi zevatın yetişip, Allah'ın dinine hizmet etmeleri amacına matufen saçımı, sakalımı ağartıp, kapı kapı dilenip, öğrencilerime burs toplayıp, onların bütün dertleriyle dertlenip, onların yetiştirilmesine büyük bir aşk ve de heyecanla çalışıp, dişimle, tırnağımla kalemimle fem-i muhsinimle gece demeden, gündüz demeden, kar-kış demeden, delinmiş ayakkabılarımla, gerektiğinde en basit işlerde çalışarak başta kendimi yetiştirirken, bilaharede talebelerimi yetiştirme azmiyle küffara karşı kale gibi duran Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamız, gelinen noktada intizarla derinden bir ah çekerek demek ki bir ömür boşuna heba etmişiz diyerek işlendikçe içlenip, hele hele tam elli yılını verdiği müsteşrik kafalı Yemen'li dostu da kendisini büyük bir münafıkun azmanlığı ile aldatmış olması onu hakikkaten sukutu hayale uğratmıştı. Prof. Dr. Ali Murat hocamıza bir dokun bin ah işit, hocamız öyle mükedder bir ahval üzere Allah 'a vede onun dinine yanlış yapanlara bin bir intizar eylemekten kendisini bir türlü alıkoyamıyor idi. Gerek Tiyamder Genel Başkanı olsun gerek Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamızın tespitleri olsun, gerkse de biz sosyologların tecrübeleri olsun, gelinen noktada dini ahvalli insanlarımızın son değerlendirmeleri muvacehesinde meseleye ayna tutacak olursak, hakkikaten imam Hatip vede İlahiyat nesline bu millet derinden bir gönül vermişti. Çünkü; bugün için islam aleminde din eğitimi veren bütün kurum vede kuruluşların ders proğramlarını mukayese ettiğimizde hem ulumu diniyeyi ve hem de aynı müfredatla birlikte temel bilimlerle bütün pozitif bilimlerin harmanlanarak beraberce uyarlandığı yegane kurumlar idi. Bu mektepler milletimizin varını-yoğunu, gönlünü bu gibi kurumlara yatırımla heyecan üzerine heyecan yaşayarak gerçek bir Asımın neslinin yetişeceğini beklemekte idiler. Çünkü; bu kurumlar, hem klasik eğitimi, hem de modern bilimleri beraberinde servis ederek, en ideal donanımlı çağdaş din alimlerinin yetiştirileceğini bekliyordu.
Hakikaten bu gibi kurumlardan çok değerli insların yetişmiş olduğu yadsınamaz. Hem de doğu vede batı dillerini bilen entelektüel kırmızı kravatlı, ipek elbiselerle bezenmiş fil kulesinden milletine bakan bir çok hocalarımızın olduğu inkar edilemez velhasılı kelam herkese hizmetlerinin değerince teşekkür eyledikten sonra nedense bir de bakıyorsunuz ki vatandaşla bu zevatın arasına kara kediler girmiş buzdan dağlar oluşturulmuş, dini hizmetlere de gelince bir de bakıyorsunuz ki yüz elliyi aşkın ilahiyat Fakültesi vede bini aşkın imam Hatip Lisesine rağmen Cübbelli Ahmet hoca adında birisi çıkmış binlerce kişi kendisini ayakta dinliyor hem de hiç bıkmadan ve de usanmadan. Zevkle dinleme ihtiayacı duyabiliyor. Bu kadar ilahiyatçının halkına veremediğini, alaylı bir hoca olan Cübbeli Ahmet verebiliyorsa işte o zaman oturup küllahımızı da önümüze koyup düşünmenin vakti geçiyor demek istiyoruz. Demek ki bizim hesabın bir yerinde ciddi bir yanlışlık varmış da bizim bundan hiçte haberimiz yokmuş diyerek rahmetli hocamızın bir nebzecik olsun intizarını paylaşmış olalım. (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi İntizarname kitabı Syf 172-173-174-175-176 )
Yine bir cuma günü Prof Dr. Ali Murat Daryal hocamızla buluşup sohbet ettiğimizde bendenizin III. Harname müellifi olmam hasebi ile Hz. Mevlanadan menkulen bir eşek hikayesi anlatmışlardı. Günlerden bir gün dost olan iki eşek muhabbet ederlermiş. Sohbetlerinin konusu gül imiş eşeğin birisi öbürüne demiş ki ; - bugün ben sahibimi atlatıp gülbahçesine girdim vede en önemlisi bol miktarda gül yedim. Diğer eşekte hayretle yapma yahu bülbülün hasretinden şarkılar yaktığı gül nasıl bir şey tadı nasıl , der demez, gül yiyen eşeğin verdiği cevap olsa olsa eşekçedir; gül çok acıymış birde üstüne üstlük beni ishal eyledi. Tespitinden herkes payına düşeni anlasın dileriz. (Prof. Hayrullah Şanzumi Taharet name kitabı Mevlanaya göre eşeklik bölümü )
Günlerden bir gün muhterem hocamız Prof. Dr. Ali Murat Daryal beyefendi Fakülteye gelerek biz talebelerine dediler ki; bir öğrencimin paraya çok ihtiyacı varmış, tedavi olacakmış; para aradım bulamadım. Binimde kıyıda köşede kalan bir birikimim yoktu. Bir türlü para temin edememenin üzüntüsüyle çare ararken bir de baktım ki yengenizin bir çıkınında o zamanın parası ile iki bin mark buldum. Kendisinden habersiz bu parayı aldım, götürdüm. Sözkonusu öğrenciye verdim. İleride para biriktirebilirsem onu götürüp yerine koyacağım. Şayet bulamazsam da hanıma o parayı çalıp bir öğrencime verdim diyeceğim. Ama sakın ha kimseye söylemeyin demişlerdi. Bu güne kadar bende kimseyle paylaşmadığım bu bilgiyi önce hocamızın hanımefendisi Yıldız hocamıza söyledim. Şimdide örnek olması için kayıt altına alıyorum. (Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi Keloğlanın darnamesi kitabı , Keloğlanın ahvali bölümünden menkulen )
Rahmetli hocaların hocası Prof. Dr. Ali Murat Daryal beyefendi mahza bir istanbul beyefendisi idi. Onda bütün güzel hasletleri görmemek namümkündü. O çok duygusal ince gönüllü, kırık kalplilerin hamisi, ahlak-ı hamide sahibi, güzel bir insandı. Bendenizin tespitlerine göre onun hayat haritası iki şeyden ibaretti. 1) Allah'a vede Resulüne itaat. 2) Allah'ın yarattığı bütün mahlukata hizmet vede şefkatten başka hiçbir emeli olmayan bir destandı. Rahmetli hocam
Rahmetli hocamız Prof. Dr. Ali Murat Daryal beyefendi bizlere ideolojimizin inceliklerini öğretmişti. Örneğin şahsen bendeniz Tevhidin künhünü ondan örendim. Sayılardan 13 ile 31 in önem ve ehemmiyetini ondan öğrendim. Medeniyetlerin ikiye ayrıldığını, ötekinin medeniyetinin bencil medeniyet, bizim medeniyetimizin diğergam bir bir medeniyet olduğunu ondan öğrendim. Lisan eğitimimi tamamlayıp Yüksek Lisans Eğitimimden sonra Doktorada Danışman hocam olan Rahmetli Prof. Dr. Amira Kurtkan Bilgiseven hocamdan öğrendiğim "Hz. Ali'nin Tevhid formüllerini (Fark+Cem= Tevhidi) kavradıktan sonra bu bilgilerimin temelinin Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamız tarafından atıldığını anladım. Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamız Amiran Hocamızı çok sever sayar onun için ilmin haysiyeti derdi.
Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocamdan bizim müziğimizin tek sesli olup tevhidi seslendirdiğini; Batı müziğinin de çok sesli olup teslisi andırdığını söyleyince kafamızda tevhidin nasıl konuşlandığını adeta hissederdik.
Rahmetli hocaların hocası Prof. Dr. Ali Murat Daryal eyefendi mahza bir İstanbul beyefendisi idi. Onda bütün güzel hasletleri görememek na mümkündü. O, çok duygusal ince gönlü, kırık kalplilerin hamisi, ahlak-ı hamide sahibi, güzel bir insandı. Bendenizin tespitlerine göre onun hayat haritası iki şeyden ibaretti. 1- Allah’a vede Resulüne itaat 2- Allah’ın yarattığı bütün mahlukata hizmet ve de şefkatten başka hiçbir emel olmayan bir destandı. Rahmetli hocam.
Rahmetli hocamı tanıyabilme fırsatımın elverdiği kadar onunla ilgili yazabileceklerimin bir kitabı oluşturabileceğini ifade ederken. Nihayetinde muhterem Yıldız Hanımefendi hocamızın derleyeceği bir kitabında bir makale kadar sınırımın olması hasebiyle yazımı nihayetlendirmeden hocamın bendenize bir tavsiyesini de paylaşarak onu sevenlerinde istifadesine sunmak ümidiyle,
Muhterem Prof. Dr. Ali Murat Daryal hocam bendenize, bundan takriben yirmi yıl önceleri kadar buyurdular ki;
Kendisine Beykozlu Mehmet Efendi namında meşhur bir islam alimi varmış Mustafa Kemal Atatürkle tartışmaları ve Atatürk'ün takdirlerine mazhar olmuş olmakla da maruf olan bu hocaefendi. Prof. Dr. Ali Murat Daryal Beyefendiye bir ilaç tavsiye ediyor Hocamızda son elli yıldan beridir. Bu tabii ilacı kullanırmış. Bendeniz de hocamızın tavsiyeleri üzerine son on yıldan berdidir. Bu ilacı kullanmaktayım. Çok faydasını da gördüğümü paylaşmak istiyorum. Bu ilacın faydası şu idi. Hem prostat hastalığını engelliyor hem de vücudun şekerini regüle ediyordu. Hocam rahmetli Ali Murat Daryal bey sürekli kan tahlili yapmaktan rahatsız olduğunu bu ilacı kullandığı sürece bu iki müpteladan da azade olduğunu söylerdi. Şimdi gelelim sözkonusu ilacın yapımı vede kullanımına;
Sabahleyin uyandığınızda on veya onbeş tane hünnap meyvasını yaş veya kurutulmuş olması farketmez bıçakla çizerek bir demliğe veya cezveye koyup üzerine de iki çay kaşığı kekik ilave ettikten sonra üzerine iki su bardağı su ilave edilir, ocağa konur. Taşıncaya kadar kaynatılır. Bilahare kekikle hünapın özü olan bu suyu aç karnına içmek gerekiir. En az yarım saat hiçbir şey yenilmeden beklenir. Bilahare kahvaltı yapılabilinir. Şahsen bendeniz hocamın bu tavsiyesini uyguladığım günden beri çok rahatladığımı okuyucalarımla gönül rahatlığıyla paylaşabilme mutluluğunun sahibiyim. Derken belki birileri bu yazı vesilesiyle hocamın bu tavsiyesine uyarda mutlu olur şifa bulur. Onunda ruhu şad olur. Endişesiyle muhterem hocamın mübarek muazzez ruhu şerifleri ve onun aziz hatırası önünde hulus-u kalbimle eğiliyorum. Kendilerine rahmet mağfiret geride kalan ailesine vede manevi evlatları olan biz garip gureba öğrencilerine sabrı cemil niyaz ediyorum.
Muhterem hocam sizi yazmak dünyanın en zor işi olsa gerektir. Şayet maksadımı aşmış isem; sizleri bizden sonraki nesillere aktarırken, eksiğim, fazlam veya cehaletime binaen sürç-i kalem eylemişsem bendenzii affeyleyin. Muhterem hocam bendenizin en karanlık günlerimde kendisinin çok ala bir göreve geleceğini bendenizi de yanına alıp himaye edeceğini hep dillendirerek , beni ümitsizlik hastalığından kurtarıp, rehabilite ettiğini ve dünya hayatına yeniden sarılmamı sağladığını paylaşırken; şimdilerde de bizi terk eden hocamızın Akıncı birlikler gibi bizleri ahirette karşılamak üzere öncü birlik komutanı olarak beklemesi ümit ve de temennileriyle … Sevgili hocam …
03/10/2017
ÜSKÜDAR İSTANBUL
Enayiler Mangası Komutanı
Prof. Dr. Mehmet Said Doğan
KAYNAKLAR
1)- lll. Harname; Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi
I. Baskı e yazı yayınevi Samsun 2006
II. baskı Maarif yayınevi 2006 İstanbul
III. baskı Pegasus yayınevi 2006 İstanbul
IV baskı Karbon kitaplar 2017 İstanbul
2)- İnsanname; Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi
I. baskı Um Yayıncılık 2007 İstanbul
II. baskı baskı Karbon Kitaplar 2017 İstanbul
3)- Hıyarname Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi
I. baskı Ra-i yayıncılık 2009 İstanbul
II. baskı Karbon kitaplar 2017 İstanbul
4)- Güvercinname Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi Karbon kitaplar 2017 İstanbul
5)- Arname Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi Karbon Kitaplar 2017- İstanbul
6)-Zuhuratname; Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi Karbon Kitaplar 2017- İstanbul
7)-Curufatname; Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi Karbon Kitaplar 2017- İstanbul
8)-Közname ; Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi Karbon Kitaplar 2017- İstanbul
9)-Azapname ; Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi Karbon Kitaplar 2017- İstanbul
10)-Şanzumanname; Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi Karbon Kitaplar 2017- İstanbul
11)-Ceberrutname ; Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi Karbon Kitaplar 2017- İstanbul 12)-12)- Cilename ; Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi Karbon Kitaplar 2017- İstanbul
13)-İntizarname ; Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi Karbon Kitaplar 2017- İstanbul
14)-Taharatname; Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi Karbon Kitaplar 2017- İstanbul
15)-Darname (Keloğlanın Darnamesi) ;Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi Karbon Kitaplar 2017- İstanbul
Yorum yazarak Gurbetteki Erzurum Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gurbetteki Erzurum hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gurbetteki Erzurum editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gurbetteki Erzurum değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Gurbetteki Erzurum Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gurbetteki Erzurum hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gurbetteki Erzurum editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gurbetteki Erzurum değil haberi geçen ajanstır.